Tarım ve gıda sektörü açısından 2016 zor bir yıl oldu.
Bir tarafta artan jeopolitik riskler, öte yanda beklenmedik ekonomik ve politik gelişmeler zaten kırılgan yapıdaki sektör açısından bilinmezlikleri artırdı.
Tarım sektörünün genel görünümü açısından 2016'da büyük bir değişim yaşandı mı derseniz cevabımız tıpkı 2015'te olduğu gibi 'hayır' olur.
Yine yüksek girdi maliyetlerini, yoğun şekilde ithalatı ve ihracat pazarındaki sıkıntıları konuştuğumuz bir yıl oldu.
Makro ekonomik verilere baktığımızda eski seride tarım sektörü bu yılın birinci çeyreğinde yüzde 1, ikinci çeyrekte yüzde 3,44 daralırken, yeni seriye göre üçüncü çeyrekte yüzde 7,7 küçüldü. Yılın son çeyreğinde de benzer bir tablo bekleniyor. Buradan çıkan sonuç şu: 2015 büyümesinde lokomotif sektörler arasında gösterilen tarım, 2016 büyümesini negatif etkileyen faktörler arasında yer aldı.
Gelin isterseniz tarımın 2016 bilançosunu hatırlamak adına yıl içinde yaşanan gelişmelere sırayla bir göz atalım.
RUSYA KRİZİNİN OLUMSUZ ETKİSİ TÜM YIL SÜRDÜ
Hatırlayacağınız üzere Kasım 2015'te yaşanan uçak krizi sonrası tarım ve gıda sektörü, 2016 yılına Rusya ambargosu ile girdi. Her ne kadar son aylarda iki ülke arasındaki ilişkiler normalleşme sürecine girse de bazı tarım ürünlerinde ambargo kısmen devam ediyor.
Gelelim üretim tarafına...
Sektörün kronik sorunu olan yüksek girdi maliyetleri, düşük verim ve kalite sorunu2016'da da kendini hissettirdi.
Üreticinin bir çok üründe para kazanamadığı ve sektörden koptuğu bir ortamda, gıda enflasyonu da yılın önemli bir kısmında tüketicinin ve ekonomi yönetiminin gündeminde kalmaya devam etti.
Önemli gelişmelerden birisi, yıl başında Resmi Gazete'de yayımlanan karar doğrultusunda gübrede yüzde 18, yemde yüzde 8 olan katma değer vergisinin yüzde 1'e düşürülmesi oldu. KDV indirimi, sadece çiftçiye satılan ürünlerde sınırlı tutulmadı, üreticinin kullandığı hammadde de gerçekleşti.
Söz konusu vergi indiriminin çiftçiye olumlu yansıması oldu mu derseniz, bu da ayrı bir tartışma konusu. Çünkü çiftçiler, daha bu karar alınmadan önce ve kararın açıklanmasının hemen ardından bazı yem ve gübre firmalarının ürünlerine zam yaptığı yönünde serzenişte bulundu.
Bir diğer önemli gelişme tarımın en önemli girdileri arasında yer alan kimyasal gübresektöründe yaşandı.
Bakanlar Kurulu’nun 26 Haziran 2016 tarihinde aldığı karar ile terör örgütleri tarafından bomba yapımında kullanıldığı gerekçesiyle nitratlı gübrelerin dağıtımı ve kullanılması yasaklandı.
Kimyasal gübre pazarında nitratlı gübrelerin payı yüzde 30-35 civarında bulunuyor. Ama çiftçi kadar kimyasal gübre üreticileri ve bayileri de bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleneceğine dair fikir sahibi değil.
ÇİĞ SÜT KRİZİ SÜRDÜ, ANAÇ HAYVANLAR KESİME GİTTİ
2016'nın, geçtiğimiz yıllardan miras kalan bir diğer sorunu da çiğ süt üreticilerinin durumuyla ilgili.
Sanayicinin ya da aracının çiftçiden satın aldığı çiğ süt fiyatları Temmuz 2014'ten bu yana artmadı. Hatta Ulusal Süt Konseyi'nin belirlediği ve tavsiye niteliği taşıyan referans fiyatın bile altına inildi.
Bu ne demek oluyor?
Türkiye'de çiftçinin üretim maliyeti her geçen gün artarken, aynı çiftçi 30 aydır çiğ sütünü 1,15 TL seviyesinden, hatta daha da alt bir seviyeden satıyor.
Çiğ süt fiyatlarının daha da gerilemesinin önüne geçmek adına Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) müdahalesiyle üretici örgütleri tarafından piyasadan çekilen arz fazlası süt işlenerek süt tozuna dönüştürüldü ama bu sefer de süt tozunu ESK’ya satan üretici örgütleri elde ettikleri kremayı satamayınca bir başka kriz yaşandı. Bu arada bir çok çiftlikte anaç hayvanlar kesime gönderildi.
İşin daha vahim tarafı ise tüm bunlar yaşanırken kimse çıkıp da marketlerde süt ve süt ürünlerine yapılan zamlardan yola çıkarak çiftçinin neden hak ettiği artışı alamadığını ya da bu şartlarda nasıl ayakta kalabildiğini sorgulamıyor.
Çiğ süt tarafında bu gelişmeler yaşanırken kırmızı et tarafındaki arz sıkıntısı sonucu ithalat yeni bir boyuta taşındı.
3 Mayıs 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile canlı hayvan ithalatı için ESK ile Türkiye Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) yetkilendirildi.
Yıl sonuna kadar ESK’ya 400 bin baş besilik dana ithalat yetkisi, TİGEM’e de 150 bin baş damızlık düve ithalat yetkisi verildi. Aynı zamanda 20 bin baş koyun keçinin gümrüksüz ithalatına da izin çıktı. Resmi Gazete’nin 24 Kasım tarihli sayısında canlı ithal edilecek hayvan sayısı 100 bin artırıldı. Böylece sadece devletin 2016’da ithal edeceğini açıkladığı hayvan sayısı toplamda 670 bine ulaştı.
İthalat demişken, Birleşmiş Milletler’in “Dünya Bakliyat Yılı” ilan ettiği 2016'da bakliyat tarafında dışa bağımlılık devam etti. Yerli üretim yetmeyince Kanada'dan Meksika'ya ABD'den Etiyopya'ya kadar birçok ülkeden nohut, mercimek, kuru fasulye ithal etmeyi sürdürdük.
TARIM VE GIDA SEKTÖRÜNDE İFLAS ERTELEMELER
2015'te başlayan ve bu yılın ilk çeyreğine sarkan dönemde tarım ve gıda sektörü açısından bir diğer önemli gelişme ise iflas ertelemelertarafında yaşandı.
Daralan piyasalar, azalan dış ticaret ve artan faizlerin reel sektöre fazlasıyla etki yaptığı bir ortamda, kurdaki yükseliş ve ithalata bağımlı girdi maliyetleri, şirketlerin sıkıntılarını katladı, risklerini artırdı.
Başta kanatlı sektörü olmak üzere tarım ve gıda alanında bir çok şirket iflas erteleme başvurusunu sürdürdü.
Tarımda yaşanan olumsuz tabloyu tersine çevirmek ve tarımdan kopuşların önüne geçmek adına 2016 yılında atılan adımlardan bir tanesi de ‘genç çiftçi projesi' oldu.
Proje kapsamında genç çiftçilere 30 bin liraya kadar hibe (karşılıksız) desteği sağlandı. Söz konusu programa toplam 397 bin kişi başvururken, sadece 14 bin 970'i hibe almaya hak kazandı.
KIRMIZI ETTE TAVAN FİYAT UYGULAMASI
Bu yılın bir diğer önemli gelişmesi ise kırmızı et fiyatlarının seyrine yönelik oldu.
Arz-talep dengesizliği, yüksek girdi maliyeti ve fiyat istikrarsızlığı sonucu gıda enflasyonu üzerinde baskı yaratan kırmızı et fiyatları bakanlığın gündemine oturdu.
Kırmızı et fiyatlarında ilk kez tavan fiyat uygulaması gündeme geldi. Kıymanın kilosunun 32, kuşbaşı etin kilosunun ise 34 liradan satılması kararlaştırıldı ancak üzerinden çok uzun bir zaman geçmeden karar delindi.
MİLLİ TARIM PROJESİ
2016'nın tarım sektörü açısından belki de en önemli gelişmelerinin başında ise 14 Ekim'de Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanan “Milli Tarım Projesi” oldu.
Tarımda havza bazlı üretime destek verilmek üzere 941 havza belirlendi. Havza modelinde istisnasız desteklenecek stratejik ürün sayısı iİlk etapta 19 olarak açıklandı ancak geçen sürede soğan ve patatesin de eklenmesiyle 21'e çıktı.
2017'den itibaren çiftçinin yılda tek bir destekleme başvurusu yaparak Nisan-Mayıs dönemi ile Eylül-Ekim dönemi olmak üzere yılda 2 kez destek ödemesinin yapılacağı bir modele geçildi.
Ürün bazında ve dekar başına çiftçiye yüzde 50 mazot desteği açıklanan Milli Tarım projesi, hayvancılıkta da bölge bazlı destekleme içeriyor. Besilik, damızlık ve süt sığırcılığına yönelik bölgesel bazda destekleme uygulamasının yer aldığı projenin işlerliğine 2017 ve sonrasında şahit olacağız.
2016'da yaşanan gelişmeler bunlarla sınırlı kalmadı.
Her ne kadar yaygın olarak uygulanmasa da sebze ve meyvede, tarladan sofraya zincirin tüm halkalarını kontrol altına alabilmek adınamarketlerde künye dönemine geçildiği açıklandı. Ancak bir çok markette söz konusu künyeler hala yok.
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi serbest piyasa ekonomisi adı altında kaderine terk edilenfındık sektöründe tekelleşme iddiaları sürdü. Fındık üreticisinin yine fiyatlarda hayal kırıklığı yaşadığı bir yıl oldu.
2016 Tarımsal Destekleme Kararnamesi’ndeki düzenlemeler sonucu çok sayıda ziraat mühendisi ve ziraat teknikeri işsiz kaldı.
Bu yıl, gıdada taklit ve tağşiş yine çok sık konuşuldu. Yaptırım ve cezaların caydırıcılıktan uzak olması nedeniyle baldan, zeytinyağına, etten, süt ve süt ürünlerine kadar bir çok gıdada sahtekarlar, hilelerine türlü yöntemlerle devam etti.
2016'da tarım sektöründe daha bir çok önemli gelişme yaşandı ancak biz ön plana çıkanları özetlemek istedik.
İrfan DONAT- Basından Alıntıdır
24.12.2016